Plesantanın Vahşileşmesi


Plasenta memeli hayvanların uterusunda endometriyal doku bağı ile oluşarak bebek ve anne arasında kan içerisinde bulunan besinlerin ve gazların alışverişini yapıp bebeğin anne rahminde hayatta kalmasını ve büyümesini sağlar. Plasenta rahim gibi kemik doku kadar dayanıklı olmayan endometriyal dokudan meydana gelen bu nedenle de fosilleşme süreci için elverişsiz olmasına rağmen gen analizleri ve karşılaştırmalı anatomi dalları ile evrimsel sürecin etkilerinin rahatça gözlemlenebileceği yapılardan biridir.



Vahşi doğada yaşayan memelilere baktığınızda, hamilelik süreçleri doğada hayatta kalma savaşlarını vermeleri için bir engel teşkil etmez. Primatlarda ise hamilelik daha durgun geçer. İnsana yaklaştıkça hamilelik zorluklarla dolu bir sürece dönüşmeye başlar. Bu sıralamayı incelediğinizde plasenta yapısı kompleks hâl aldıkça hamilelik süreci zorluğu da artar. Bunun bir çok sebebi olmakla beraber iki ayak üzerinde olmamız, bu sebeple de bebeğin büyümesi ve gelişmesi için gereken alanın, doğum anında çıkacağı aralığın git gide daralıp küçülmesi evrimsel süreçte karşımıza çıkan en bariz sebeplerden. Yani iki ayak üzerimize kalkışımızın "bedellerinden" yalnızca biri.

İnsan ve maymunlarda plasenta haemo-chorialis (hemokoryal) yapıdadır. Yani plasenta villusları, etrafındaki endometriyal dokuyu fetüse yer açmak için yarar ve direkt olarak anne kanı ile etkileşim hâline geçer. Doğrudan kana bağlılık plasentanın ‘‘iktidarı’’ için oldukça önemlidir diyebiliriz. Özellikle insan türünde hemokoryal plasenta doğrudan kana bağlı oluşunu tamamen bebeğin iyiliği için kullanarak anneyi "bebeği yaşatacak şekilde" sömürme yoluna gider. Hemokoryal plasenta salgıladığı hormonlar ile rahim içindeki ve dışındaki dokuları felç eder ve annenin bu doku ve kaslar üzerindeki etkisini minimuma çeker, kan şekerini yükselterek kılcal çaplarının genişlemesini, bebeğe daha fazla besin ve oksijen taşınmasını sağlar. Özetle kaynakları anne ve bebek arasında bölerken anneye yetecek kadarından fazlasını bırakmaz. Bunun sebebi de yine bebeğin yaşamı için anneye ihtiyaç oluşudur.

Bebeğin zararına olabilecek herhangi bir faaliyete karşı bebeği yaşatmak üzere donanmış hemokoryal plasentanın hamilelik sürecini anne birey için zorlaştırmasının temel sebebi, bebeği yaşatmak için programlanmış olması ve diğer aday bebeklere uygun ortam hazırlayarak soyun devamını sağlamaktır. Çünkü hemokoryal plasenta anneyi, bebeği yaşatacak kadar korur. Asıl amaç bebeği ve olası bebekleri korumaktır.

2012 yılında yapılan ve bireyin DNA’larının çeşitli kısımlarının ya da genlerinin başka canlının sistemleri içerisinde var olması anlamına gelen mikrokimerizm konusu için oldukça tutarlı verilerle kanıt niteliği taşıyan bir araştırmada hemokoryal plasentaya sahip anne bireylerin yalnızca plasenta etkisinde değil rahimdeki fetüsün salgıladığı hormon ve genlerin de etkisinde kaldıklarını göstermektedir. Dişi bireylerin beyin yapıları ve sinir sistemleri başta olmak üzere doku, organ ve sistemlerinde Y kromozomuna ait genlere rastlanması fetüsün hücre ve genlerinin hemokoryal plasenta üzerinde hareket etmesinden kaynaklanır.

Anne ve fetüs arası hemokoryal plasenta eşliğinde hücreler ve genlerin taşınarak sinir sistemi ve diğer sistemlere yerleşmesi, hamilelik süreci bittikten sonra bile bu mikrokiemrizmin etkileri dişi vücudunda varlığını devam ettireceği için duygusal anlamda sürekli karşımıza çıkan ‘‘anne-bebek’’ ilişkisinin bir biyolojik boyuta da dayandığını gösteriyor.

Doğada aileyi oluşturan bireyler arasında her ne kadar duygusal bir bağ ve birliktelik olsa da biyolojik olarak belki de en vahşi ve çıkarcı çatışmalarla burada karşılaşıyoruz. Biyolojik aileyi oluşturan dişi birey temelde kaynaklarını olası bir yavru ihtimaline göre değerlendirir. Fetüs ise kardeşlerini önemsemek yerine anneden olabildiğince fazla yararlanmaya çalışır. Baba ise doğan yavrunun kendisinden olup olmadığını anlamakta zorlandığı için seminal sıvı içerisinde taşıdığı özelleşmiş proteinlerle plasentaya etkide bulunur ve ‘‘yavruyu yaşatma’’ düşüncesini büyük ölçüde plasentaya "kabul ettirir".

Anne her ne kadar yavru için kaynak kullanımı yapmak istese de oluşan plasenta bu isteğe uymayarak zayıf bir embriyo için değil güçlü ve hayatta kalma olanağı yüksek embriyo için risk alma yoluna gider. Yani plasenta ve endometriyum yapısı yalnızca güçlü embriyoların implantasyonu için elverişlidir. Bu da her cinsel ilişkiden hamile kalınmamasının sebeplerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Zayıf bir embriyo plasenta ve endometriyum için kaynakların boşa harcanması, doğumda ve hamilelikte annenin hayatının riske atılması anlamına gelir. Fakat burada plasentanın ve endometriyumun temel amacı yalnızca anneyi korumak değil, anneyi koruyarak ‘‘soyun devam etmesini’’ sağlamaktır. Bu sebeple sorunlu bir fetüs ile yola çıkılmaması için plasenta ve endometriyum vahşi bir seçiciliğe sahiptir.

Plasentanın her senaryoya karşı hazırlıklı olduğunun kanıtlarından birisi de menstrüasyondur(regl, adet döngüsü). Embriyo ne kadar güçlü olursa olsun acil bir durumda rahimde ölme ya da sıkışma durumu vardır ve böyle bir durumda vücut bebeği kendine ait olmayan yabancı bir parça gibi görmeli ve kan akışını kesmelidir. Tıpkı kan radikal grubu uyuşmayan bir organın nakil edilmesi durumunda kan akışının kesilerek ilgili organın vücut tarafından ilişkisinin kesilmesinde rol oynaması gibi. Fakat olası bir kan akışı kesiliminde hem buradaki doku kontrolü tamamen yitirilir hem de daha sonrasında oluşabilecek ve rahme tutunabilecek yavru için elverişsiz bir ortam hazırlanmış olacaktır. Hatalı bir bebek için tüm sistemin ‘‘kapatılması’’ daha sonrasında gelecek bebekleri de olumsuz etkileyeceğinden her ovülasyon döneminden sonra rahim duvarı yenilenir.

Tüm bu vahşi plasenta, kardeş düşmanı fetüs ve anneyi umursamayan baba figürü elbette ki evrimsel süreçte ‘‘istemsiz’’ olarak gerçekleşerek doğada yer edinen mekanizmalar bütünüdür ve kişisel olarak bu sistemlerin bedenimizdeki varlığını durdurmamız imkansızdır. Çünkü bizi biz yapan bu seçici doğadır. 


Yazar: Muhammed Ali Doğaner

Editör: Enis Çam

Tasarımcı: Sabri Eren Tofan

Yorum Gönder

0 Yorumlar